3 Mayıs 2011 Salı

sanatın işlevi

Sanatçının kendinde oluşan bilgi ve deneyimlere dayalı olarak oluşan yaşamsal sürecin gerekliliği belirli işlevselliği de birlikte getirmiştir. Dolayısıyla sanatçının bu anlamdaki yönlendirici, bilgisel, iletişimsel, değerler gibi etkinlikler sanatın işlevselliğini gündeme getirmektedir.
Sanatın işlevlerini aşağıdaki şekli ile sınıflandırılabilir. Buna göre:

a) Sanatın iletişimsel işlevi
b) Sanatın eğitimsel işlevi
c) Sanatın kültürel aydınlatıcı işlevi
d) Sanatın salt haz verme işlevi
e) Sanatın ulusallık ve evrensellik işlevi.

Tümüyle birbiriyle bağlantılı olan bu maddeler içinde sanatın en önemli işlevi, iletişimsel özelliğidir. İletişim: Kişinin kendinde biriktirmiş olduğu değerleri başkalarına ulaştırmasıdır. Başka bir tanıma göre ise; Bilgi üretme, aktarma ve
anlamlandırma sürecidir (Dökmen,1994). Sanatsal iletişim anlayışı insanlığın ilk dönemlerinden günümüze kadar büyük aşama ve değişkenlikler göstermiştir. Çünkü sanat, dilin iletişimsel olanaklarındaki kısıtlılığı ve sınırlılığı aşar.
Sanat, insan 'ile yaşantısı arasında köklü bir ilişki ve iletişim vardır. İnsanın psikolojik ve davranışsal dengeleri sağlayan önemli bir etkendir. Fischer (1995) bu durumun son derece önemli bir faktör olduğunu aşağıdaki satırlarda şöyle dile getiriyor:
"Her şeyden önce şaşırtıcı bir olayı pek sıradan bir şey sayma eğiliminde olduğumuzu unutmayalım. Hem şaşırtıcı oluşu açıkça ortada bu olayın: milyonlarca kişi kitap okuyor, müzik dinliyor, tiyatroya gidiyor, sinemaya gidiyor. Neden? "Oyalanmak, dinlenmek, eğlenmek istiyorlar demek, soruyu pekiştirmekten öteye gitmez. İnsanın bir başkasının hayatına, sorunlarına gömülmesi, kendini bir resim, bir müzik parçası, ya da bir roman, oyun, film kişisi ile bir görmesi neden oyalayıcı, dinlendirici, eğlendirici olsun? Böyle gerçeklik dışı olaylara yoğunlaşmış gerçekleşmiş gibi tepki gösterelim? Ne tuhaf anlaşılmaz eğlencedir bu? Eğer yetersiz bir yaşayıştan daha zengin bir yaşayışa, tehlikelerden uzak yaşantılara kaçmak istiyoruz dersek, o zaman yeni bir soru çıkıyor ortaya: yaşayışımız neden yeterli değil? Neden gerçekleşmemiş yaşamlarımızı başka görüntülerle, başka biçimlerle gerçekleştirmek istiyor, karanlık bir salonun aydınlatılmış sahnesinde yalnızca oyun olduğunu bildiğimiz bir şeye soluğumuz kesilircesine kapılıyoruz?"
İnsan ayrı bir birey olmakla yetinemiyor, kendisince özlem duyduğu hayal bile olsa o koşulları yaşamak istiyor, gerçekte yaşamış olduğu stresli gerilimli ortamlardan bir an bile olsa kurtulmak istiyor. Bireyselliğini entelektüel etkinliklerle-sanatla bütünleştirmeye, toplumsallaştırmayı önemsiyor, özlüyor, kendince anlamlı kılan bir yaşantının gerekliliğini benliğinde hissediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder